İnönü’nün saptırılan hatıratı

Maalesef bazı kişiler bilerek isteyerek ortalığa yalan ve yanlış bilgiler yayıyorlar. Sosyal medyada ve internette aşağıdaki paylaşım epey yayılmış durumda. (Yalan olduğu bilgisi olmadan…)

İnönü'ye atfedilen yalan yanlış alıntı
İnönü’ye atfedilen yalan yanlış alıntı

Ufak bir araştırma İnönü’ye kendi Hatıralar kitabından atfedilen bu alıntının yalan ve yanlış olduğunu gösterdi. (Kitabın 1985 yılı basımı iki cilt, 2006 basımı ise tek cilt.) İşte kanıtlar:

İnönü Hatıralar Kapak
İnönü Hatıralar Kapak
İnönü Hatıralar s223
İnönü Hatıralar s223

İsmet İnönü, Hatıralar, Bilgi Yayınevi, kitabındaki Harf İnkılabı ilgili kısmı (alıntılandığı iddia edilen s223 dahil), İnönü Vakfının izniyle aşağıda olduğu gibi veriyorum:

[s221]

Harf İnkılabı (1928)

Harf inkılabı 1928’de ilan olundu. Atatürk, bir iki seneden beri bunu düşünüyordu.Vakit vakit bana açmıştı. Ben önce buna mukavemet ettim. Başından beri benim söylediğim “Enver Paşa harp ilan edilmeden böyle bir şeye teşebbüs etmişti.; sonra muharebenin ilanı üzerine kaldırıldı. Tekrar eski hale döndük. Yine öyle olacak” Çünkü bu tecrübeyi yakından biliyordum. Enver Paşa yeni yazı şeklini emir olarak genelkurmaya verdiği zaman ben oradaydım. Yine o zaman da itiraz ettim. Bunu çıkaramazsınız dedim. Nasıl yazıp, nasıl okuyacaklarını soruyordum. Onlar da yapacağız edeceğiz diyorlardı.

Ben 1. Şube Müdürü idim. Hafız Hakkı, Erkan-ı Harbiye İkinci Reisi. Vazife için yanına giderim. İmzaya götürdüğüm evrak, hep yeni imla ile yazılmış. Kağıtları önüne koyar, anlatırım. Hafız Hakkı kağıtları okumaz, bana bakar: “Canım sen anlat bunun içinde ne var” der. Çünkü kendisi okuyamıyor. Bunun üzerine ben anlatırım. Bir gün bana, “Getireceğin yazıları, benim bildiğim yazı ile ayrıca yazdır da getir.” Dedi.

İstediği, bir evrakı iki ayrı yazı ile yazdıracağım, birini kolayca okuyup anlayacak; ötekini de anlamış gibi imza edecek. İtiraz ettim:

“Yapamam dedim. Ben size başında söyledim. Yapamayacaksınız, diye ikaz ettim. Şimdi ben sizin istediğinizi yapacağım ve bana da maiyetimde bulunanlar iki ayrı yazıyla evrak getirecekler. Böyle şey olmaz.”

Şimdi, ben bu macerayı biliyorum. Harf İnkılabı ilan edilmeden iki sene evvel Atatürk’e söyledim.

“Bu kolay bir iş değildir. Sen, harp zamanı karargahta çalıştın mı?” dedim.

“Hayır,” dedi.

“Ben bilirim, dedim. Bunu tecrübe ettim. Bütün devlet muamelatı, her şey bozulacak. Herkes iki yazı kullanacak. Kabul edildi diye kendisini mecbur hissederek yeni harfleri kullanacak, bir de asıl işidir, kıymetli işidir diye eski harfleri kullanacak. Başa çıkamayız. İyi düşün.”

Atatürk’e bunları söyledim ve benim ikazım cesaretini kırdı. Harf inkılabını iki sene sürükledi. Resmi beyanlarında, grupta, partide, yaptığı konuşmalarda, yeni harfleri düşünüyoruz, diyordu. Fakat, başlayamıyordu. Nihayet harf inkılabını emrivaki halinde ilan etmeden önce kendisine şöyle dedim:

“Bunu istiyorsunuz, yapacaksınız. Fakat, tatbik etmeyeceksiniz.”

“Kim?” dedi.

[s221]

[s222]

“Siz,” dedim. “Başta siz olmak üzere hiçbiriniz tatbik etmeyeceksiniz. Büyük bir inkılap hareketi yapacağız. Bir inkılap yapıldığı zaman, bunu tatbik etme mevkiinde bulunanların kararlarındaki inanç, ciddiyet, sebat hakkında hiçbir şüphe olmamalı. Evvela biz, bunun birinci derecede tatbikçisi olmalıyız. Riayet etmeliyiz.”

Atatürk, söz verdi:

“Tatbik edeceğiz, ben başta olmak üzere hepimiz tatbik edeceğiz.” Dedi.

Harf inkılabı oldu. Herkes bilir ki ondan sonra, ben eski yazıyı kullanmış değilim. Harf inkılabı çıktıktan sonra, şimdiye kadar eski yazıyla yazmış olduğum 20 satırı bulmaz. Yapmadım yapamadım. Akıllık ettim. Çünkü ilk sıkıntıya katlanmayanlar, ömürlerinin sonuna kadar yeni yazıyı kullanamadılar. Yeni yazıya alışmak için birkaç ay, her ne kadar ise kabiliyetine göre sıkıntı çekip onun içine kapanmak lazımdı. Onu kullanmakta ısrar etmek lazımdı. Cemiyete bunu yaptırmak için almadığım tedbir, katlanmadığım eziyet ve vermediğim eziyet, güçlük kalmamıştır.

Ben vekillerin, mebusların, memurların, herkesin cep defterini muayene eder ve eski yazı ile notlarını gördüğüm zaman mesul tutardım. Ben Başvekilim. Bir gün Genelkurmaya gittim. Bana resmi iki kağıt getirdiler. İmza etmem lazımmış. Fakat biri eski yazı ile yazılmış. Bunu okuyup anlayacağım ve sonra yeni yazıyla yazılmış olanını imzalayacağım.

Nedir bu, diye sordum. Mareşal öyle söylemiş. Ona evrakı hep bu tarzda götürüyorlarmış. Tıpkı Hafız Hakkı’nın benden istediği gibi. Karşımdaki subaya,

“Yeni yazıyı kullanmıyorsunuz. Bu devletin kanunu değil mi? Siz devletin kanununu tanımaz mısınız?” dedim. Çocuk ölecekti pancar gibi oldu.

Yeni harfleri öğrenmek için mektepler açıldı. Atatürk. her yeri dolaştı. Tahmin olunmaz bir şahsi gayret göstererek yeni harfleri memlekete mal etmeye çalıştı. Ama yaşlı bir adamın alıştığı harfleri bırakıp yeni harfleri öğrenmesi kolay olmuyor. Bu gibi kimselere bunu öğrenin demek de güç bir şey. Bunca zaman önce, çocuklukta öğrendiğim ilk harflerin şurası burası benzemez, yine de söker, okurum. Sonradan öğrenilen bir harfle bunu sökmeye imkan yoktur. Hiç eski yazı bilmeyen insanların yazılarını ben okuyamıyorum. Halbuki eski yazılardan okuyamayacağım yazı yoktur. En aciz adamın en karışık yazdığını mutlaka söker, çıkarırdım.

Bütün bu anlattığım güçlükleri düşünerek, bilhassa yetişmiş insanların yazı ile münasebetlerinin bozulacağından ve cemiyette kültür hayatının kötürüm olacağından endişeliydim. İki harf kullanacağız ve yeni yazıyla tek harfli bir cemiyet hayatına geçiş için son derece uzun bir intikal devri olacak. Bu endişeyi duyuyordum, “Yapamazsınız; siz yapmayacaksınız, başkası hiç yapmaz” derken, bana işin aslından gelen bir endişe havası hakimdi.

[s222]

[s223]

Esas olarak harf inkılabının taraftarıyım. Başlangıçta gönderdiğim mukavemet, anlattığım sebeplere dayanıyordu ve Atatürk benim bu mukavemetimi samimi olarak karşılıyordu. Kendisi; bir emrivaki yaparak bu inkılabı kabul ettiririm, İsmet Paşa’nın söylediği doğru ben de uyarım, hep beraber çalışmalıyız, çalışırız, olur biter diye düşünüyordu. Onda böyle samimi bir kanaat vardı.

Bugünlere ait bir olayı hatırlarım. Atatürk, yanında bazı kimseler olduğu halde, bir yerde çalışıyor. Önünde eski yazıyla yazılmış birçok kağıt var. Akşamüzeri ben kendisini görmeye gittim. İsmet Paşa geliyor, diye haber verirler. Hepsi telaşa düşer. Masanın üzerindeki kağıtları kaldırırlar.

Sözünde duruyor. Fakat acele bir iş yapılacağı zaman ve onun istediği vesika veya notu herkes kolayına geldiği gibi eski yazıyla verince ne olacak? Tabii çaresiz bir vaziyet.

Bu son zamanlarda bile, koalisyon hükümeti olarak çalışırken, bakarım yanımda oturan Alican defterini çıkarır, eski yazıyla yazar. İçimden, şartlar müsait olsa ben sana gösteririm, derim. Bırakalım bunu, kendi partimizin adamına bir şey yapamaz hale geldim. Şimdi serbest….. Herkesin cep defterine ne karışırsın, oldu….

Harf inkılabı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. Okuma yazma kolaylığı Enver Paşa’yı tahrik eden sebeptir. Ama, harf inkılabının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk. Arap kültürünün ve Arap dilinin tesiri hakkında, yeni nesiller bizim kadar fikir edinemezler. Bir misal olarak söylemek isterim: Benim çocukluğumda kültür sahibi adamlar, Türk dilinin kifayetsizliğinden, eksikliğinden meyus olarak bahsederlerdi ve bunun için cemiyet içinde hem Türk diye bir millet olarak Araptan ayrılığı kaldırmalıydık., hem de sağlam bir dile kavuşmak maksadıyla Arapça’yı kabul etmeliydik, derlerdi. Yani vaktiyle devleti kurarken ve Türk dilini yaparken Arap dilini kabul etmek doğru olacaktı, görüşünü hararetle savunurlardı.

Anadolu’da ilk Türk devletini kuranların hepsi Türk beyi olarak devlet başına geçmişler ve milli hususiyetlerini muhafaza etmişlerdir. Sonra Osmanlılar devrinde, edebiyat vesilesiyle dil ihtiyacı genişledikçe sanatı Arap dili üzerinde işlemek hevesi milli kültürü zayıflatmıştır. Bizim devrimizde Latin harflerine geçmek Türk dilini ve milli kültürünü kurtarmak için esaslı bir etken olmuştur.

Şimdi bütün sapmalara rağmen, yazıyı yeni harflerle öğrenmiş olanlar eski harflere dönemezler. Kuran kursuna gidenler için de böyledir.

[s223]

[s224]

Harf inkılabını burada bağlayacağım. İnkılap ilan edildiği zaman herkes iki ayrı yazı ile başladı. Hükümet başında bulunduğum için gayet sıkı ve ciddi takip ederek devlet dairelerinden eski yazının kalkmasına çalıştım. Ne kadar sürdü, şimdi söyleyemeyeceğim, fakat asgari bir müddet zarfında resmi dairelerden eski yazı kalktı. Devlet memurları içinde eski yazıyı müsvedde olarak kullanmakta devam edenler, bu yazıyı bilmeyen insanlar memur olup işbaşına geldikçe, tabiatıyla seyrekleşti.

Harf inkılabı, kadınların cemiyete girmesi ve erkeklerle eşit hale gelmesi, ancak zamanla yerleşecek inkılaplardır. Bunu bilerek inkılapları değerlendirmek lazımdır.

[s224]

İnönü Hatıralar Cilt 2 Bilgi Yayınevi, Hazırlayan: Sabahattin Selek

www.ismetinonu.org.tr

Eski Deyişlerin Eski ve Yeni Halleri

Başımıza gelmiştir, bir deyişi, atasözünü kulaktan dolma kullanırız, çevremiz de öyle kullanır, ama sonra öğreniriz ki özgün hali biraz farklıdır. Burdaki ( www.facebook.com/TurkiyeNoktaNet/photos/a.130110753856800.1073741826.129370043930871/267937113407496/?type=1 ) kaynakta aşağıdaki iddialar var. Aslında dil yaşayan bir şey, ve zamanla değişebilir bu deyişler. Zaten aşağıdaki deyişlerin bir kısmı TDK sözlüğe göre yeni haliyle doğru. Ama orijinal eski hallerini bilmek de ilginç:

1. “Güzele bakmak sevaptır” değil, “Güzel bakmak sevaptır”

2. “Azimle sıçan duvarı deler” değil, “Azimli sıçan duvarı deler”

3. “Göz var nizam var” değil, “Göz var izan var” (izan: anlayış, anlama yeteneği. nizam: düzen, kural)

4. “Eşek hoşaftan ne anlar” değil, “Eşek hoş laftan ne anlar”

5. “Aptala malum olurmuş” değil, “Abdala malum olurmuş” (abdal: derviş)

6. “Kısa kes aydın havası olsun” değil, “Kısa kes aydın abası olsun” (aba bir giydidir ve Aydın efesinin abası kısa ve dizleri açıktır.)

7. “Su uyur düşman uyumaz” değil, “Sü uyur düşman uyumaz” (sü: asker)

8. “Saatler olsun” değil, “Sıhhatler olsun” (sıhhat: sağlık)

9. “Su küçüğün söz büyüğün” değil, “Sus küçüğün söz büyüğün”

10. “Elinin körü” değil, “ölünün kûru” (kûr: mezar, gömüt)

11. “Sıfırı tüketmek” değil, “zafiri tüketmek” (zafir: soluk)

12. “Eni konu” değil, “önü sonu”

Bir iki tane de ben ekleyeyim:

“Eski camlar bardak oldu” değil, “Eski çamlar bardak oldu” (Bardak, eski Türkçede odundan yapılan su kabına verilen isim.)

“gördün mü anyayı konyayı” değil, “gördün mü Hanyayı Konyayı” veya bir iddiaya göre daha da eskiye giderek “gördün mü Hanyayı Kandiyeyi” (Hanya ve Kandiye, Girit’in önemli bu iki kenti bir zamanlar Osmanlı Devleti’nin elindeydi.)

Bir de şu var: “Bundan iyisi Şamda kayısı” Bu doğrusuydu. Leman mizah çizerlerinin esprisi ile “Bundan iyisi Şamdak ayısı” ileri sürüldü ama bu bir şakaydı.