korkusuz

French-battleships-in-Mudros-St-Louis-Charlemagne-and-Suffren https://www.britishbattles.com/first-world-war/the-gallipoli-campaign-part-i-the-naval-attack-on-the-dardanelles/

Fransız Amiral Guepratte, gözünü Çanakkale sırtlarındaki siperlerden ayırmadan emir subayına seslenir: “Bana yüzbaşıyı çağırın…”

Çağın en modern silahları ve makineleriyle donatılmış Fransız ve İngiliz savaş gemilerindeki askerler, güverteden saydıkları, üstlerine dönük 2.000 civarında top namlusunun yarısından fazlasının Türkler tarafından korkutmak amacıyla konulan soba borusu olduğunu bilmeseler de, alınan tüm önlemlerin Çanakkale Boğazı’nı geçmelerine engel olamayacağına yürekten inanmaktadırlar! Ne de olsa, işgal donanmasındaki çağın en güçlü savaş gemileri olan “Drednot”un Türkçesi “Korkusuz” dur.

Fransız gemisi Suffren’in kaptan köşkünde Amiral Guepratte’ın çağırdığı yüzbaşı beklenirken, işgal gücü gemilerinin dev pervanelerinin sessizliğe gömüldüğü Ege Denizi’nin suları son derece sakindir. O sular ki adını, yüzyıllar önce yaşanmış büyük bir acıdan almaktadır…

Boğa ve insan karışımı bir canavar olan ve de Girit Adası’nda yaşayan Minotauros, her yıl Atinalılardan kurban istemektedir. Atina Kralı Aigeus, oğlu Theseus’u gemiyle yollarken ondan şu istekte bulunur: “Eğer sağ olarak geri dönersen, direğine beyaz yelken çek ki, gemini ufukta gördüğümde yaşadığını anlayayım.”

Theseus, Girit kralının kızının yardımıyla Minotauros’u öldürmeyi başarır. Ne var ki, geri dönüş yolunda beyaz yelken çekmeyi unutur. Günlerdir gözü ufukta olan Kral Aigeus, beyaz yelkenlerin açıldığını göremeyince, oğlunun acısıyla kendini uçurumdan denize atar… Ve bu sular, o günden beri adını Kral Aigeus’tan alarak, “Ege Denizi” olarak anılır…

Bakışlarını Türk siperlerinden ayırmayan Amiral Guepratte, arkasındaki topuk selamıyla kendine gelir: “Beni emretmişsiniz Amiralim…” Fransız donanmasının en cesur, en bilgili ve en deneyimli amirali çağırdığı yüzbaşıya anlık bir bakış atsa da, yüzünü yeniden Çanakkale sırtlarına dönerek konuşur: “Yüzbaşı, bu Türkler garanti boğazın sularına mayın dökmüşlerdir. Galiba suda mayın olduğunu düşünemeyeceğimizi ya da mayınları toplamaktan âciz olduğumuzu sanıyorlar. Onlar da suya bırakılan birkaç mayınla dünyanın en büyük savaş gemisi filosunu durdurduklarını anlatacaklar torunlarına!..”

Tamam! Amiral Guepratte, yüzbaşıya tam olarak bunları söylemedi. O, yüzbaşıya sadece boğazı mayınlardan temizleme görevini verdi… Ama düşünelim bir an: Bu “yedi düvel” Çanakkale Boğazı’nın sularında mayın olduğunu düşünemeyecek kadar aptal mıydı? Nusrat’ın yerine getirdiği görev tarihin en büyük başarılardan biridir. Sorumuz asla Nusrat’ın işgale kilit vuran zaferini gölgelemek amacında değildir, olamaz da. Ancak, 18 Mart günü, boğazı geçmek için hareket eden işgal gemileri, denizcilik tarihinin hepsi de birbirinden zeki onca amiralinin komutasında, nasıl oluyor da, göz göre göre mayınların üstüne gittiler. Göz göre göre diyorum, çünkü vazgeçtim amirallerden, işgal gemilerinde Türklerin Çanakkale Boğazı’nı mayınladığını bilmeyecek onbaşı yoktur! Öyleyse, nedir yıllardır eksik anlatılan?

Birinci Dünya Savaşı’nın, İstanbul’a açılan ve oradan da Rusya kıyılarına uzanan bir kapı olan Çanakkale Boğazı’na dayanacağı anlaşıldığında, o uçak enkazını almak için bir Türk gemisi yunuslarla yarışırcasına Edremit’e gönderilir. Bu enkaz, İstanbul’dan Kahire’ye gitmek için havalanan, fakat Edremit’te düşen ve büyük bir şans eseri içinden sağ çıkmayı başaran Salim Bey’in uçağına aittir. Çanakkale savunmasında uçakların oynayacağı rolü görebilen Harbiye Nezareti, keşif uçuşlarının önemini düşünerek, onarılması için uçak enkazının bir an önce İstanbul’a getirilmesini emretmiştir. Ne gariptir ki, Edremitli çocukların oyuncağına dönüşen bu uçak enkazının üstünde, 1890 yılında Japonya’dan dönerken batan ve 500’ü aşkın denizcimizin şehit olduğu firkateynin adı yazılıdır: “Ertuğrul!..”

İstanbul’da onarıldıktan sonra sökülerek tekrar bir gemiye yüklenen Ertuğrul Çanakkale’ye gönderilir. Hastane çadırının yanındaki bir çadırda monte edilen Ertuğrul’la pilot Cemal Efendi, 7 Mart sabahı Boğazın suları üstünde bir keşif uçuşuna çıkar. Çanakkale Savaşı’nın seyrini değiştiren de bu uçuşta pilot Cemal Efendi’nin gördükleri, daha doğrusu göremedikleridir!

O gün Çanakkale Boğazı, omuzlarına gecenin siyah şalını alınca, Nusrat tarihi mayınlarını sulara bırakacaktır, ancak 7 Mart’ın sabahı Ertuğrul’un yaptığı uçuş tarihçilerin ve Çanakkale Savaşı’nı yazanların gözlerinden kaçacaktır!

Pilot Cemal Efendi’nin uçuşunu Ocak 1969 tarihli Hayat Mecmuası‘nın sararan bir sayfasında yer alan Yılmaz Öztuna’nın yazısından okuyalım:

“Boğazı dikkatle taradı. Fakat Türk mayın hatlarından iz bulamadı. Derhal Çanakkale’ye indi ve Cevdet Paşa’ya tarihi raporunu verdi. Düşmanın, bir gece önce Türk mayınlarını tamamen temizlediği ve bu hareketin Türk keşif kollarının gözünden kaçtığı belli oldu. Bu olay, aynı zamanda, düşmanın boğazı geçmek niyetinde olduğunu da açıkça ortaya koyuyordu.”

Fransız Amiral Guepratte, yüzbaşının imzaladığı, sudaki mayınların temizlendiğini belirten rapora güvenerek, 18 Mart günü, işgal güçleri donanmasının en öndeki gemisi Suffren’in Çanakkale Boğazı’na girmesi emrini verir! Zavallı amiral, küçümsediği Türklerin düşmüş bir uçağı Kaz Dağı’nın eteğinden getirtip onardıklarını ve o uçağın yaptığı keşif uçuşu sayesinde mayınların temizlendiğinin anlaşıldığını, bunun üzerine Nusrat’ın suya yeniden mayın bıraktığını nereden bilecekti!..

Bir uçak enkazından doğan tarihin acı faturasını Amiral Guepratte o gün, donanmasının enkaza dönüşmesiyle öğrenecektir, ama 7 Mart gününün gecesinde Nusrat’ı hatırlayan bir millet, aynı günün sabahındaki Ertuğrul adlı uçağının kahramanlığını unutacaktır!

Amiral Guepratte, 18 Mart günü, gemisi Suffren’in toplantı salonunda savaş mahkemesi kurarak, yüzbaşıyı yargılar! Oysa, Amiral Guepratte, yüzbaşıya boğazı mayınlardan temizleme görevini verirken, İstanbul’a vardıklarında binbaşı rütbesine terfi edeceğini de müjdelemiştir!.. Dahası, nişanlısını Fransa’dan getirtecek ve başarısının en büyük mükâfatı olarak İstanbul’da yüzbaşıya bir de düğün yapacaktır!

Tüm bu vaatler, 18 Mart günü, işgal gemileriyle birlikte Çanakkale Boğazı’nın dibini boylarken, mahkeme kararını açıklar: “Yüzbaşının Suffren amiral gemisinin grandi direğine asılarak idamına oybirliğiyle karar verilmiştir.”

Gözyaşları içindeki yüzbaşı, başını kaldırarak, Amiral Guepratte’a bakar ve titreyen dudaklarından son sözü dökülür: “Baba!..”

Ertesi sabah Amiral Guepratte, öz oğlu Yüzbaşı Guepratte’ı, adını evlat acısına dayanamayarak kendini uçurumdan atan kraldan alan Ege Denizi’nin sularında gemisinin direğine astırır!

Sunay Akın – Geyikli Park